Tag Archives: zaman

“10 nedene” 10 cevap – 2. bölüm

Şüpheci Melek’in Tanrı’ya inanmamak için sunduğu 10 delilin beşine ilk yazımda cevap vermiştim. Şimdi geri kalan beş soruya cevap verelim.

6. Ruh olarak bildiğimiz şeyin fikizsel sebepleri

Bu altıncı maddede anlatılmak isteneni daha iyi anlayabilmek için açıklamanın son cümlesine bakalım;

“…ruh’un da beynin ve bedenin ürettiği bir şey olduğu sonucunu çıkartabiliriz”.

Ruh, ‘bilinçaltı’ gibi duyumlarımızın “sonrasında” oluşan bir alan değildir. Ruh, bedenden bağımsızdır ve anne karnındayken bize verilmiştir. Anne karnında yaratılışımız tamamlandıktan sonra Allah(c.c.) kendi ruhundan bize üflemiştir ve bizde ruh bu şekilde oluşmuştur.

  • Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. (32:9)

Allah(c.c.) Secde Suresi’nde böyle buyurmuştur. Şekillendirmeden kasıt Mü’minun Suresi’nde geçen şu evre olabilir; “… sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik”. Yani;

1- Ruhumuz bedenimizden bağımsızdır, Allah bedeni yarattıktan sonra ruhumuza  üflemiştir.

2- Bu ruh insanı insan yapan şeydir.

“Ruhu beynimiz üretir” gibi basit ve indirgemeci bir mantık bizi doğru sonuca çıkarmayacaktır. Oxford Üniversitesi’nden Dr.Justin L. Barrett yaptığı araştırmalarda çocukların doğuştan  Tanrı’ya inandıkları sonucunu bulmuştur. İşte bu “yaratılışı” göstermekle beraber “ruhun” da ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor. Dr.Barrett tarafından duyurulan bu araştırmanın sonucu “ruhun önemini” göstermektedir. Bunla beraber yeni doğmuş bir bebeğin beyni “Tanrı” üzerine düşünemeyeceğine göre bu “ruh” tarafından yönetilen olaydır. Yani ruh beyin tarafından oluşturulmuş bir şey değildir. Dr.Barrett ile ilgili İngilizce haber Telegraph Gazetesi‘nde, Türkçe haber ise Timeturk haber sitesinde yayınlanmıştır.

7. Doğaüstü olayların hepsinin bilimsel araştırma ve deneyler sonucunda yalanlanmaları

Ben Ateist olsaydım bu gerçeklikten sonra kesinlikle Tanrı’ya inanırdım özellikle de Müslüman olurdum. Zira Şüpheci Melek yazısında demiş ki;

Bugüne kadar bilimsel deneye tabi tutulup da iddiasını kanıtlayabilmiş herhangi bir medyum, psişik, falcı, astrolog, ermiş, kahin vs yoktur.

Peygamber Efendimizin kahinler ile ilgili kısa ama öz bir sözü vardır;

Kâhinler bir şey değildirler.

İşte olay bu kadar basit. İslamiyet’in medyumlarla, falcılarla, kahinlerle işi yoktur. Neml Suresi’nde şöyle buyurulur;

De ki: Allah’tan başka ne göklerde, ne de yerde hiç kimse gaybı bilemez.”

Doğaüstü olan tek şey “Allah” ve Allah’ın bahşettiği “ruh” gibi bazı şeyler ile yine Allah’ın bahşettiği mucizelerdir. Onun haricinde kahinlerin, falcıların, medyumların doğaüstü güçlerinin olmaması İslamiyet’e zıt değildir aksine İslamiyet’i onaylar. Çünkü İslamiyet’de “falcılar, kahinler gelecek gayptan haber verecek” gibi bir kelam yoktur.

İslamiyet ne falcıların yalanları ile ne de semboller ile ayakta durur. Hristiyanlık, Hz.İsa’nın yüzünün yastık kılıfında olduğunu iddia ederek kendilerine dayanak bulmaya çalışabilir ama İslamiyet’te bu yoktur. Bakarara 118’de şöyle buyuruyor Allah(c.c.);

“İlmi olmıyanlar da, Allah bizimle konuşsa ya, yahud bize bir mu’cize gelse ya, dediler, bunlardan evvelkiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti, kalbleri birbirine benzedi; cidden yakîn edinecek bir ümmet için biz mucizeleri açık bir suretde gösterdik“.

Allah yeterince büyüleyici bir evren yaratmıştır onun için başka olağanüstülüklere gerek. En azından İslamiyet için…

8. Dini ve spiritüel inançların kaypaklığı

Şüpheci Melek’in bu iddiasını kendi açıklamaları eşliğinde cevaplayalım;

“Eğer işler kişinin beklentisine göre gidiyorsa, Tanrı’nın cömertliği ve yardımı sayesindedir. Eğer işler kişinin beklentisinin tam tersine gidiyorsa, bu sefer Tanrı’nın bilgeliği ve insanlar için neyin en iyi olduğunu bilmesi, her işte bir hayır olması sebebiyledir. Gördüğünüz gibi Tanrı’nın kaybetmesi imkansız”.

Noktası virgülüne kadar katılıyorum. Ama eksik. Durumların iyi gitmesini illa  “Tanrı’nın cömertliğine” yormak yahut durumların kötü gitmesini de illa “Tanrı’nın bilgeliğine” yormak olayı eksik kavramak demektir. Yahut Müslümanların olayları illa bunlara yorduğunu iddia etmekte hatadır. Zira “imtihan” denen bir şey vardır İslamiyette. Bu “imtihan” olayının cömertlikle, bilgelikle, Allah’ın en her şeyin en iyisini bildiğiyle alakası yoktur. İmtihan bambaşkadır. Kişinin başına gelen olumlu yahut olumsuz hadiselerde kişinin nasıl bir duruş sergileyeceğidir.

Tanrı’nın kaybetmesi elbette imkansızdır. Bahsettiğimiz kozmolojik ve ontolojik delillerde Tanrı’nın “mükemmelliği”, “kusursuzluğu” formüllerin ana kolonudur.

Şüpheci Melek’in bu konudaki bir açıklamasına daha bakalım;

İşlerine geldiği zaman kutsal kitaplarda yazan şeyler “kelime anlamı”yla anlaşılmalıdır, ancak işlerine gelmezse ya “sembolik bir anlatım”dır ya da “bizim anlayamadığımız bir hikmet” sözkonusudur.

Kimse Kur’an-ı Kerim’deki kelimeleri işlerine geldiği gibi yorumlamıyor yahut çevirmiyor. Zaten İslam’ın buna ihtiyacı yok. Ama bazı kelimelerin birden fazla olduğu da bilinen bir gerçek. Hangi ayet-i kerimede hangi kelimenin hangi anlamıyla kullanıldığı yahut hangi kelimenin sembolik anlam taşıdığı “tefsircilerin” ve Arapça’yı/İslamiyet’i çok iyi bilen insanların işidir. Bu ilim sahibi insanlar “yalan” mı söylüyorlar? Kelimelerin doğru anlamlarını bulma vs. gibi konular “bilimsel” konulardır. Kendine has bir mevzudur, kendi sahası vardır. Ve bu sahada uzman olan insanlar vardır.

Siz acaba hangi seviyede Arapça biliyorsunuz da tefsircilere, mealcilere karşı bu tenkitleri yöneltebiliyorsunuz?

9. Dinlerin zamana ayak uyduramaması

Dünyanın 6000 yıl önce yaratıldığını iddia eden Hristiyanlık elbette zamana uymaz ama bilim ile örtüşen ve geçmişte birçok bilimsel hadiseyi haber veren Kur’an zamana ayak uydurur. Hatta zamanın ötesindedir.

Bir kitap 14 asır önce;

  • Embriyologların yeni yeni vâkıf olduğu bilgileri haber veriyorsa,
  • 20.YY’da tespit edilen “evrenin genişlemesi”nden bahsediyorsa,
  • Einstein’ın görecelik kuramını duyuruyorsa,

bu kitap zamanın ve mekanın ötesinde bir kitaptır. Ve dediğim gibi zamana ayak uydurmayı bırakın zamanın önüne geçer. Öyle hadis-i şerifler, öyle ayet-i kerimeler vardır ki günümüzdeki içtimai hadiselerden bahsetmektedir.

10. Tanrı’nın varlığına dair sağlam kanıtların yokluğu

Caner Taslaman Evrenin Tasarımına 40 örnek isimli makalesinde yeterince kanıt sunuyor. Bırakın Gazaliyi, Farabiyi, İbn-i Sinayı, St.Anselmusu, Kantı, Spinozayı; günümüzün modern bilimi ve bilim adamları bir tasarımdan, tasarımcıdan bahsediyor. Evrendeki denge o kadar hassas ki ancak üstün bir gücün eseri olabilir. Mustafa Akyol bir yazısında şöyle bahsediyor bu konudan;

“Hesaplar ilerledikçe pek çok fizikçi evrende bir “İnsancı İlke” (Anthropic Principle) olduğu, yani evrenin fiziksel kanunlarının, insan yaşamına izin verecek bir “hassas ayar” (fine tuning) ile belirlendiği kanısına vardı. Bilim yazarları Augros ve Stancui şöyle diyordu: “Kopernik’in gösterdiği gibi, evrenin fiziksel merkezinde değiliz. Ama galiba evrenin AMACININ merkezindeyiz.”
Bu amacı kimin belirlediğini soran pek çok fizikçi de, buradan “Yaratıcı”ya varmakta zorlanmıyor”.

İlk yazımda örneğini verdiğim “Francis Collins” de laboratuvarda Tanrıyı bulduğunu söylüyor. Birçok bilim insanı, bilimde ilerledikçe Allah’a yaklaşıyor. Bu yalnız geçmişte olan bir şey değil.

Aslında Tanrıyı modern bilim kanıtlıyor. Bunla beraber geleneksel “tanrı kanıtları” da çok güçlü. Bu geleneksel kanıtlara başka bir konuda değineceğim ama burada İmkan Kanıtının formülünden bahsetmek istiyorum;

1- Mümkün varlık ya kendi kendinin sebebidir ya da onu var eden başka sebep/sebepler vardır.

2- Eğer mümkün varlık kendi kendisinin sebebi ise, kendisi kendinden önce var olması gerekir ki bu saçmadır.

3- O halde mümkün varlık var olmak için başka bir varlığa ihtiyaç duyar o da yaratıcıdır(Tanrı).

4- Mümkün varlığa sebep olan varlık ya mümkün varlıktır ya zorunlu varlık.

5- Eğer sebep olan varlık da mümkünse onun da başka bir varlığa yani sebebe ihtiyacı olacaktır, bu da imkanı olmayan bir  sonsuz sebepler zincirini oluşturacaktır.

6- O halde varlık veren sebebin zorunlu varlık olması gerekir o da Tanrı’dır.

Caner Taslaman da bu konvansiyonel delilleri, modernleştirmiş ve günümüz bilimiyle harmanlamıştır. Taslaman’ın “Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı” isimli kitabının Tasarım Delili bölümünde Gazali’nin Farabi’nin bu “delilleri” ışığında güzel kanıtlar sunmuştur.

Velhasıl Tanrı’nın varlığı konusunda evrende yeterince kanıt vardır.

Görmek isteyen için de istemeyen için de.

4 Yorum

Filed under Ateist Yanılgılar